Ahmet Altan: "Toplum AKP’yi kenara itecek"

2007-2012 arasında yönettiği Taraf, Türk basınının en tartışmalı gazetesi oldu. Manşetleriyle askeri vesayeti hedef aldı. Ahmet Altan, korkusuz başyazılarıyla döneme damga vurdu. Ama zaman Balyoz süreciyle ilgili çelişkileri, haksızlıkları da ortaya çıkardı. Hükümet, “Milli orduya kumpas kuruldu” dedi. Anayasa Mahkemesi davanın yeniden görülmesine karar verdi. Sonunda gazeteci Mehmet Baransu da tutuklanınca Ahmet Altan “Çoluğu çocuğu bırakın, ben buradayım, benimle konuşun” diye meydan okudu. Tam da son romanı ‘Ölmek Daha Kolaydır Sevmekten’i bitirdiği günlerde...

Her şeyden sıyrılıp nasıl romana konsantre oldunuz?
- Bir romancının gazetecilik yapması acıklı bir şey. Taraf’ta yıllarca kitap yazamadım. Nöbetimi tuttum, bu ülkeye borcum varsa beş sene ödedim. Yazarlar “Kaç yıl yaşayacağım” diye hesap etmiyor. “Kaç kitap daha yazabilirim” diye bakıyorsun. Kitaplara döndüm. Türkiye’yle ilişkilerime mesafe koydum, günbegün izlemekten uzaklaştım.

Neden Osmanlı’nın son günlerini yazdınız?
- Çöküntü döneminde kişiler daha ilginçleşiyor. Duyguları, ihtirasları daha çok ortaya çıkıyor. Türkiye’nin büyük kırılmasına yol açan alaturka-alafranga ayrışması da bu dönemde keskinleşiyor.

Ailenizde de var galiba bu ayrışma. Bazılarından esinlenmişsiniz romanı yazarken.
- Evet, ailemin bir kısmı daha Batılı. Bir yandan da bir tekke şeyhinin torunlarıyız.

Romanda çok ilginç tarihi olaylar var. Mesela Babıâli baskını...
- Dünyanın en garip darbesidir. Enver Paşa’nın büyük askeri başarısı yok. Fakat delice cesareti, korkunç bir ihtirası var. Sadece Osmanlı’yı değil, dünyayı yönetmek istiyor. İttihatçıların bir kısmı çekinceli. Enver “Bana 60 fedai ver, ben 60 kişiyle basarım” diyor. O 60 kişi gelmiyor. Beş silahlı adam yine de giriyorlar. Sadrazamdan istifasını alıyorlar. Dört saat sonra halk “Yaşasın İttihatçılar” diye bağırmaya başlıyor.


Altan’ın son kitabı can yakan aşklar, önemli tarihi olaylarla dolu renkli, lezzetli bir roman. Abdülhamit’ten Enver Paşa’ya, İstanbul’un Rus asilzadelerinden kabadayılarına ilginç karakterlerle dolu. Ve her şey Balkan Savaşı’nın ateşinde, Bulgar ordusu İstanbul’un burnunun dibinde, Çatalca’dayken yaşanıyor.

Romandaki dönemle bugün benziyor mu?
- Ümitsizliğe sevk edecek kadar... İttihatçılar iyi niyetle geliyor. Eşitlik, adalet, özgürlük için... AKP de böyle geldi. Askeri vesayet döneminde kişi başı gelir 3 bin dolardı. Bunu ileriye götürmek için muhafazakâr kesime ülkeyi açması, zenginleşmesine izin vermesi gerekiyordu. Yapsa iktidarını kaybedecekti. Vazgeçmedi, kırıldı, AKP geldi. Bir müteahhit partisi, epeyce vahşi, estetikten yoksun fakat iyi örgütlenebiliyor, çabuk hareket edebiliyor. Sermayeyi muhafazakâr kesime açıp yatırımlarla, binalarla 3 bin dolardan 10 bin dolara getirdi.

Ya şimdi?
- Askeri vesayetin sıkıştığı noktada şimdi AKP sıkışıyor. 10 bin dolara binayla, köprüyle yolla gelebilirsiniz. Ama sonra yaratıcılık gerekiyor. Yeni fikirler, aletler, buluşlar... AKP kendini buna açamaz çünkü Türkiye’nin özgürleşmesi ve demokratikleşmesi gerekir.

Ne olacak peki?
- Toplum AKP’yi kenara itecek. Yol ayrımındayız. Ya AKP’yi doğal yollarla kenara itip yaratıcı, üretici bir topluma dönüşür ya da tarihinde rastlamadığı büyüklükte sarsıntı ve acıyla karşılaşır. AKP, Erdoğan’ın idaresinde bu seçimleri kazanırsa çok büyük bir devlet şiddetiyle karşılaşacağız. Kötü giden ekonomiye devlet şiddeti eklenmesi fiziksel kırılmaya yol açar.

 


onlar icin bir kap su

SFbBox by PSD-Loft.com Website